MİRAS HUKUKUNDA REDD-İ MİRAS
Miras Hukuku Medeni Kanun’un 495.- 682. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
I. Kanunda Mirasçılar Yasal Mirasçı ve Atanmış Mirasçı Olarak İkiye Ayrılır.
⦁ Yasal mirasçılık, miras bırakanın iradesine bağlı olmayan ve miras bırakanın ölümü üzerine doğrudan kanundan kaynaklanan bir miras hukuku statüsüdür. Kanuni mirasçılık Medeni Kanun’un 495-501 maddeleri arasında düzenlenmiştir. Buna göre yasal mirasçılar, miras bırakanın kan hısımları, evlatlık ve altsoyu ile sağ kalan eştir ( MK m. 495-501).
⦁ Atanmış mirasçı, miras bırakanın kendi özgür iradesiyle mirasının bir kısmını veya tamamını belirli bir kişiye bırakmasıyla mirasçı olan kişidir.
II. Mirasta Mal Paylaşımı ve Derece (Zümre) Sistemi
⦁ Medeni Kanun sisteminde kan hısımlarının yasal mirasçı olmasının temelini zümre sistemi (derece sistemi) oluşturur. Medeni Kanun’a göre murisin ölümü ile mirasta mal paylaşımında üç dereceli bir sistem vardır. Mirasta mal paylaşımı sırasında kanuni mirasçı sıfatıyla hak sahibi olabilmek için üç dereceden (zümreden) birinde yer almak gerekir. Kanuni mirasçıları belirlemek için oluşturulmuş derece sisteminin temel özellikleri şunlardır:
⦁ Bir önceki derecede (zümrede) mirasçı olması bir sonraki zümrenin mirasçı olmasını engeller. Örneğin, 1. derecede kanuni mirasçılık hakkına sahip altsoy (çocuklar) varsa, 2. Derecede kanuni mirasçılık hakkına sahip olan miras bırakanın anne-babası miras hakkına sahip olamaz.
⦁ Zümre içinde ön sıradaki mirasçı, bir alt sıradaki mirasçının mirasçılığını engeller.
⦁ Zümre başları ve kök başları hayatta ise altsoyları mirasçı olamaz.
III. Mirasta Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
Derece sistemi nedeniyle mal paylaşımına birinci dereceden başlanır. Birinci derece mirasçılar yoksa sırasıyla ikinci ve üçüncü derece mirasçılar arasında paylaşım yapılır. Miras bırakanın eşi her dereceyle birlikte belli oranlarda miras hakkına sahiptir. Medeni hukuk sisteminde üç tane zümre kabul edilmiştir. Üç dereceli zümre sistemi şu şekildedir:
a. Birinci Zümre Yasal Mirasçılar
Miras bırakanın ölümü üzerine birinci derece (zümre) mirasçıları onun altsoyudur. Altsoy, miras bırakanın çocukları, torunları ve bunlardan doğanların tamamını kapsar.
1. Zümrede murisin altsoyu sağ kalan eş ile birlikte mirasçıdırlar. Sağ kalan eş 1. Zümre ile birlikte mirasçı ise mirasın ¼’ü Sağ kalan eşin yasal miras payıdır. Kalan ¾ murisin çocukları arasında eşit olarak paylaştırılır.
b. İkinci Zümre Yasal Mirasçılar
Eğer ki miras bırakanın altsoyu mevcut değil ise miras 2. Zümre arasında paylaştırılır. Bu zümre Miras Bırakanın Anne-Babası ve eğer sağ ise eşinden oluşan zümredir. Sağ kalan eşin yasal miras payı burada ½’dir. Kalan ½ Miras Bırakanın Anne-Babası arasında eşit olarak paylaştırılır. Eğer ki anne babadan biri hayatta değil ise onun miras payı kendi alt soyu arasında eşit olarak paylaştırılır.
c. Üçüncü Zümre Yasal Mirasçılar
Eğer ki murisin altsoyu ile anne-babası hayatta değilse miras 3. Zümre yasal mirasçıları arasında paylaştırılır. Bu zümre murisin anne ve babasının, anne ve babalarından oluşur. İlk iki zümrede de olduğu gibi sağ kalan eş mevcut ise eş bu zümrede de yasal mirasçı olur. Sağ kalan eşin miras payı 3. Zümre’de ¾ olup mirasın kalan ¼’lük kısmı bu zümrede bulunan yasal mirasçılar arasında eşit olarak paylaştırılır. Eğer ki hayatta olmayan bir zümre üyesi mevcut ise de bu üyenin hakkı miras payı oranında kendi altsoyu arasında paylaştırılır.
IV. SAKLI PAY
Mirasçı olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan miras bırakan, mirasının saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu mirasçılardan hiç biri yoksa miras bırakan mirasının tamamında tasarruf edebilir.
1. Saklı pay aşağıdaki oranlardan ibarettir:
a. Altsoy için yasal miras payının yarısı,
b. Ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri,
c. Sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması hâlinde yasal
miras payının tamamı, diğer hâllerde yasal miras payının dörtte üçü.
V. KANUNİ HÜKÜMLER
MEDENİ KANUN
Madde. 612- En yakın yasal mirasçıların tamamı tarafından reddolunan miras, sulh mahkemesince iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir. Tasfiye sonunda arta kalan değerler, mirası reddetmemişler gibi hak sahiplerine verilir.
Madde 613- Altsoyun tamamının mirası reddetmesi hâlinde, bunların payı sağ kalan eşe geçer. Madde 614- Mirasçılar, mirası reddederken, kendilerinden sonra gelen mirasçılardan mirası kabul edip etmeyeceklerinin sorulmasını tasfiyeden önce isteyebilirler. Bu takdirde ret, sulh hâkimi tarafından daha sonra gelen mirasçılara bildirilir; bunlar bir ay içinde mirası kabul etmezlerse reddetmiş sayılırlar. Bunun üzerine miras, iflâs hükümlerine göre tasfiye edilir ve tasfiye sonunda arta kalan değerler, önce gelen mirasçılara verilir.
Madde 615- Önemli sebeplerin varlığı hâlinde sulh hâkimi, yasal ve atanmış mirasçılara tanınmış olan ret süresini uzatabilir veya yeni bir süre tanıyabilir.
Madde 616- Vasiyet alacaklısının vasiyeti reddetmesi hâlinde, miras bırakanın arzusunun başka türlü olduğu tasarruftan anlaşılmadıkça, bu redden vasiyet yükümlüsü yararlanır.
Madde 617- Malvarlığı borcuna yetmeyen mirasçı, alacaklılarına zarar vermek amacıyla mirası reddederse; alacaklıları veya iflâs idaresi, kendilerine yeterli bir güvence verilmediği takdirde, ret tarihinden başlayarak altı ay içinde reddin iptali hakkında dava açabilirler. Reddin iptaline karar verilirse, miras resmen tasfiye edilir. Bu suretle tasfiye edilen mirastan reddeden mirasçının payına bir şey düşerse bundan, önce itiraz eden alacaklıların, daha sonra diğer alacaklıların alacakları ödenir. Arta kalan değerler ise, ret geçerli olsa idi bundan yararlanacak olan mirasçılara verilir.
Madde 618- Ödemeden âciz bir miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, onun alacaklılarına karşı, ölümünden önceki beş yıl içinde ondan almış oldukları ve mirasın paylaşılmasında geri vermekle yükümlü olacakları değer ölçüsünde sorumlu olurlar. Olağan eğitim ve öğrenim giderleriyle âdet üzere verilen çeyiz, bu sorumluluğun dışındadır. İyiniyetli mirasçılar, ancak geri verme zamanındaki zenginleşmeleri ölçüsünde sorumlu olurlar.
VI. SONUÇ
Ülkemiz hukuk sistemine Medeni Kanun’un kabulüyle giren mirasın reddi, temelde mirasçıları koruyucu, miras bırakanın borçlarını ödememek istemeleri halinde mirasa külli halef sıfatından kurtarıcı bir düzenlemedir. Ancak mirasçılar diledikleri takdirde, hiçbir borcu bulunmayan mirası dahi reddedebilirler. Özel olarak borca batık terekenin mirasçıları hakkında uygulanan bir yol olarak mirasın hükmen reddi, sonuçlarını miras bırakanın ölümü anında kendiliğinden doğuran bir red lehine karinedir. Roma Hukuku’ndan bugüne kadar bizim de dâhil olduğumuz Kıta Avrupa’sı hukuk sisteminde kabul edilmiş olan mirasın külli intikali prensibinin de bir istisnasını teşkil etmektedir.
Hükmen reddin uygulanabilmesi için terekenin pasiflerinin aktiflerini aşmış olması, yani borca batık olması gerekir. Bu şart kanunda miras bırakanın ödemeden aczi olarak tanımlanmıştır. Aciz halinin mevcudiyeti ile birlikte bu aczin miras bırakanın yakın çevresi ve mirasçıları tarafından bilinmeli ya da ödemeden aczinin resmi yollardan tespit edilmiş olmalıdır. Eski kanundaki terekenin borca batıklığının sabit olması yeterli görülmeyerek, resmen tespit zorunluluğu kabul edilmiştir. Borca batık da olsa terekenin mirasçılar veya mirasçılardan biri tarafından kabulüne engel yoktur. Bu kabul kanımızca terekenin iflas usulüyle tasfiyesi sürecinin sonuna kadar yapılabilir.
Terekenin açıkça kabul edilmesi gibi, örtülü bazı yollardan kabul edilmiş sayılması da hükmen reddi talep hakkından mahrumiyete sebep olmaktadır. Mirasçılar, terekenin olağan idaresinin gerektirdiği iş ve işlemlerin ötesinde davranışları ile mirası kabul etmiş sayılabilirler. Bu konuda birçok örnek geliştirilmesi mümkündür. Terekenin olağan idaresinin gereklerinin aşılması hakkında mirasçıların maksadı, genel hayat tecrübeleri ve MK m.2’deki dürüstlük kuralı dikkate alınmalıdır. Ancak somut olaya göre hak ve nesafet gerektiriyor ise, mirasçının terekeyi zımnen kabul etmiş olduğuna hükmedilmelidir. Yani üçüncü kişiler ile miras bırakanın alacaklıları mirasçının mirası kabul ettiğini düşünmekte haklı sayılabilecekler ise, bu halde terekenin zımnen kabul edildiği düşünülmelidir. Kanun, tereke mallarını sahiplenme veya gizleme sebepleriyle de mirasçıların terekeyi kabul etmiş olacaklarına hüküm getirmiştir. Bu halde mirasçılar bir nevi haksız fiil de ika etmiş olabilmektedirler. Miras bırakanın ölümü sonrasında devam eden sahiplenme veya gizleme fiilleri ekonomik değeri haiz değerler bakımından mirasın kabulü neticesini doğurmalıdır. Mirasçıların, miras bırakanın ölümü ile hak kazandıkları emekli, dul, yetim aylığı, destekten yoksun kalma tazminatı, manevi tazminat gibi bir kısım kanundan doğan hakları, tereke dışında kalmaktadır. Bu tereke dışı haklardan istifade etmek mirası kabul anlamı taşımamaktadır. Bu hususta uygulama ve doktrinde görüş birliği mevcuttur.
Mirasın hükmen reddedilmiş olduğu hakkında tereke alacaklılarına karşı açılabilecek müstakil davaların genel yetkili olan davalı alacaklıların ikamet ettikleri sulh hukuk mahkemesinde açılması gerektiği görüşü hem Yargıtay hem de doktrinde çoğunlukla benimsenmiştir. Ancak görüşümüz bu davaların miras bırakanın son ikametgâhının bulunduğu sulh hukuk mahkemesinde açılması gerektiği yönündedir. Mirasçılar müstakil dava ile hükmen reddi tespit ettirmemiş iseler de, aleyhlerine açılacak davalarda ve icra takiplerinde miras bırakanın alacaklılarına karşı hükmen red savunmasında bulunabilirler. Açılmış davalara itiraz şeklinde yapılacak bu savunmalar, ön mesele olarak halledilir. İcra mahkemelerinde görülen davalarda yapılan hükmen red savunmaları ise bekletici mesele yapılır; ki bu, kanunen icra mahkemelerindeki tek bekletici mesele uygulamasıdır.
Eğer mirası kabul eden veya kabul etmiş sayılan bir mirasçı dahi yoksa, hükmen reddin tek bir sonucu bulunmaktadır. Bu halde, hükmen red karinesi tüm mirasçıları kapsar ve en yakın mirasçıların tümünün mirası reddetmiş olması halindeki gibi, tereke iflas usulüne göre sulh hukuk mahkemesi tarafından tasfiye edilir. Terekenin iflas usulü ile tasfiyesinde miras bırakanın alacaklıları tatmin edilir de, terekeden arta kalan başkaca değerler olursa, vasiyet alacaklıları varsa öncelikle onlara dağıtım yapılır. Ardından da bir değer kalır ya da vasiyet alacaklısı zaten yoksa, tasfiye bakiyesi esasen mirasçı olması gereken hak sahiplerine bırakılır.